DİKKATLİ VE DÜZENLİ "Orduspor:0-Galatasaray:2"
Leblebi gibi gol attığı çok formda zamanları da oldu ama son üç maçtır izlediğim Baros 'da iki yönden dikkat çekici, farklı bir durum var. İlki, futbol oynamaktan hiç almadığı kadar çok zevk alıyor. Elmander ile beraber oynamak onu inanılmaz rahatlattı. İkincisi ise ilk kez bu kadar uzun zamandır sakatlıktan uzak kaldığı için olsa gerek, çok güçlü. Hatırlayanlar olacaktır geçen hafta Glowacki bir hava topunda zamanlama hatası yaparak Baros'un üzerine düştü. Geçen seneki Baros olsa, Glowacki daha havadayken yerle yeksan olur, yarım saatte kalkmazdı. Şimdi ise sanki tepesinde Glowacki yokmuş gibi depara devam etti. Sanırım Elmander'in terminatörvari dayanıklılığından o da etkileniyor. :)
Galatasaray 2006 'dan beri ilk kez (2008'in şampiyon takımı dahil) takım oyunu oynuyor. Birbirini tamamlayan futbolculardan oluşan bir kadro var. Bir çırpıda sayılabilecek bir sürü eksiklik de var ama futbol oynamak istiyor ve oynamaktan zevk alıyorlar. Uyum en önemli etken.
Muslera müthiş, gelmeden önce ne yazdıysam bir bir çıkmaya başladı. Karabük maçından sonra hemen şakımaya başlayan sabır yoksunu kör cahillerin çenesi de erkenden kapandı.
Stoperlerden biri 34, diğeri 20 yaşında :) Şu an uyumları gayet iyi fakat en büyük soru işareti seneye 35 olacak Ujfa'nın daha ne kadar böyle devam edebileceği! Semih beklenenden çok büyük iş gördü doğru fakat her pozisyonda topa balıklama atlama sevdası işler iyi gittiği için pek sırıtmıyor. Ujfa değil de Servet veya Gökhan ile oynuyor olsaydı şu an çoktan tekrar Paf takımın yolunu tutmuş olabilirdi ve yazık olurdu. Hani "tek hamleli" diye bir şey vardır ya stoperlere söylenir. Bülent Korkmaz, İbrahim Toraman tarzı adamlar için kullanılır genelde ama sanırım bu kavram tamamen Semih için yaratılmış. Geri koşarken stoperi karşılamayı, takıma zaman kazandırmayı mutlaka öğrenmeli. Kumaşı cidden iyi, Semih'ten kendi Serdar Aziz'imizi yarattık adeta :) Haftaya kapanış maçında Semih yok. Hoca sanırım yerine Servet'i oynatacak ama ben olsam Gökhan'ı tercih ederdim. Servet'ten çok daha iyi durumda ve sezon başındaki iyi futbolundan sonra yedeğin yedeği olmayı kesinlikle haketmedi.
Beklerde de enteresan bir uyum var. Solda Hakan ağır, fizik olarak vasat ama çok akıllı ve çok soğukkanlı. Terste Eboue ise tam tersi bir canavar. Fiziği muazzam, ikili mücadelelerde teke tek kaldığında ligin tüm yıldızlarını (Amrabat, Quaresma, Stoch) birer birer ezdi. Deli deli hücuma çıktığında, Ujfa hemen o tarafa yanaşıyor ve Hakan hemen onun boşluğunu dolduruyor. Yani beklerinde uyumu harika!
Düzen açısından parmak ısırtan bir diğer ikili de orta sahada. Burada da kötü polis Melo, iyi polis Selçuk. Yine biri çılgın, diğeri dengeli. Biri hava toplarında etkili, diğeri duran topları kullanıyor. Biri ikili mücadelelerde adamı bezdiriyor, diğeri pas alışverişlerinde baş rolü oynuyor. 4-4-2 ye dönüldüğünden beri Selçuk'un defansif görevleri daha fazla arttığı için, hücumlarda etkinliği biraz azalmış görünüyor ama bu kez de Melo daha etkili olmaya başladı.
İleri ikili ise zaten tek kişi gibi oynuyor. Elmander'i her maç şaşkınlıkla izliyorum. Ben Hakan Şükür'ün gençliğinden beri bu kadar çok koşan,defansa yerdım eden bir santrafor daha görmedim. Partnerini de çok rahatlatıyor, tek forvet oynarken deli danalar gibi sağa sola koştururken görmeye alıştığımız Baros, Elmander sayesinde çok daha zinde kalıyor ve Kazım'a attırdığı goldeki gibi aklını da kullanabiliyor.
Takımdaki en büyük sıkıntı kanatlarda. Aslına bakarsanız Fatih Terim'in Kazım'dan çok memnun olduğuna adım gibi eminim. Ozan İpek ile birlikte ligin bekine en çok yardım eden iki açık oyuncusundan birisi Kazım. Eboue'nin hücumlarda bu derece etkili olmasında Kazım'ın da çok büyük payı var ama ben sezon öncesinde Kazım'dan çok daha iyi bir futbol bekliyordum. Skora katkı olarak beklediğimin çok daha altında kaldı. Alternatifi de yok! (Aydın mı? Ne Aydın'ı!)
Sol açık için ise Riera, Engin ve Emre gibi üç alternatif var. Üçü de yarım. Riera ne yaptığını bilerek oynuyor ama dinamizmi kesinlikle bu takımda oynamaya yetmeyecek. Emre ise çok dinamik, çalışkan ama şuursuz. Maalesef benim hiç ümidim olmayan bir futbolcu. Son üç maçtır gerçekten iyi oynuyor ama futbol aklı sıfırın altında ve bu da çok gelişen bir şey değil maalesef. Kısacası benim ilk tercihim Engin. Psikopatta olsa diğer ikisinin daha düzgün bir karışımı Engin.
Biraz da Orduspordan bahsedecek olursak, benim adıma Fevzi'nin Fornezzi'yi kesmesi fıkradan farksız. Stancu'nun futbolu ise daha ziyade kötü bir şakaya benziyordu. Galatasaray'da bile bu kadar kötü bir maçını hatırlamıyorum.
Culio ise "takımın 10 numarası" gazını biraz fazla almış. Sanırım Fatih Terim'e kendini göstermek için aşırı bir motivasyonla çıktı. Aşırı gereksiz şutlar attı, tüm topları o kullanmak istedi ve başarısız oldu. Maçtan sonra Fatih hocanın, "Arda'nın gideceğini bilsem Culio'yu yollamazdım" lafına en az galibiyet kadar sevindim. Bu seneyi kaçırdık belki ama seneye takımda önemli bir yeri olacak.
Sene başından beri sol bekte vasat üstü bir oyun oynayan Emre Özkan, dün adeta delirmiş gibiydi. Ben hayatımda 2 dakika içinde aynı iki kişinin kafa kafaya çarpıştığını hiç görmedim! Emre sanki futbol kurallarını pek bilmeyen ama oynamaya hevesli bir çocuk gibi saçma müdahaleler yaptı maç boyunca. Maçın sonlarına doğru 3. kez hava topunda Kazım'ın kafasına kafa atınca nirvanaya ulaştı.
Aynı Emre ve Culio gibi aşırı motive olduğu belli olan diğer bir isim de benim beğendiğim Gosso idi. Sarı kart gördükten sonra hakeme tripleri çok da aklı başında bir futbolcu olmadığını gösterdi. Böyle adamlar hırslarıyla güzeldir ama aptallıkla arada fark var.
Son olarak, daha 20 dakika varken taraftarın da, takımın da maçı bırakmasını çok garipsedim. Kadro olarak sondaki 7-8 takımdan daha iyiler ama bu kadar kolay pes ederlerse 2. yarı işleri zor.
Uzun zamandır blogtan ayrı olmanın etkisiyle çok uzun bir yazı oldu :)
Bundan sonra eskisi gibi sık sık yazmaya çalışacağım söylenecek çok şey var...
Yorumlar
Yorum Gönder